27 Mayıs 2019 Pazartesi

Tahtalı Run to Sky 2019




Zirvesine oturan bulutlarla, 46 km kuş uçuşu mesafeden, taa Antalya'dan görünür.

İlk olarak 2014 Ekim'inde Finike üzerinden Kızlar Sivrisi'ne  solo tırmanış için giderken otobüsün sağ camından görmüştüm. Adını dahi bilmediğim dağ, çok ihtişamlı görünmüştü gözüme.  O günden bugüne, Kaçkar, Erciyes, Emler vs.. zirvelerim oldu. Ama bu dağ ihtişamından bir şey kaybetmedi. 5-10 km mesafede deniz seviyesinden bakıp ta  zirvesini görebildiğimiz kaç dağ var ki?

Bölge ile, Tahtalı Run to Sky aracılığıyla 2016 yılında tanıştım. İlk Trail, dolayısıyla da ilk Sky Trail koşumu o zaman yapmıştım. 06:46:42 ile sonlarda da olsa finisher olabilmiştim. Çıralı'da deniz kenarında sıcak bir havada başlayan koşu, zirvede çiseleyen bir yağmurla bitmişti.

Tahtalı Run to Sky'ı genel olarak biraz anlatmamı isterseniz -ki bence isteyin 😊

Tipik bir dağ tırmanışında, kamp alanından zirveye, 800-1000 mt irtifa kazanırsınız. Burada 2365 metrelik (-teleferik tesisi için biraz traşlama yapıldığından bu 2365 mt, 2343 mt civarına inmiş-) zirveye sıfırdan çıkılıyor + Ulupınar'a varmadan önce yaklaşık 200 mt'lik irtifa kaybı tekrardan telafi edildiği için toplam tırmanış 2600 metreleri buluyor. Tam bir meydan okuma. Türkiye'de hiçbir parkurda bu özellik yok. Dünyada da fazla değil. Belki 1-2 tane yarış vardır. İrtifa kazancı daha fazla olan parkurlar elbette var ama genelde başladıkları noktada biten yarışlar olduğu için (startı plajda, finishi dağın zirvesinde olan) Tahtalı Run to Sky'ın sertliğine erişemiyorlar. Rakım olarak 0'dan 2365'e çıkarken, ( yarışın düzenlendiği Mayıs ayının da etkisini göz ardı etmezsek) farklı mevsimlerle karşılaşma ihtimali çok fazla. Örneğin aşağıda yaz iken yukarıda kışa girebilirsiniz.

Parkurun bir diğer özelliği "Likya yolunun bir parçası oluşu". Yani karşılaşacağınız manzaraların  güzelliği kendinden menkul.

Orman seviyorsanız ağaca doyacaksınız. Hele rakım arttıkça, çapları artan sedirleri gördükçe. Örneğin, 1700 mt irtifalardayken, çapı 1,5 - 2 metreyi bulan sedirlerin yanından geçerken, tohumlarının 1000 yılından önce mi sonra mı yeşerdiğini düşünebilirsiniz.

Bir başka özelliği, bir çok patikada olduğu gibi, burada da burnunuza harika kekik kokuları gelecek.

Bir başka özelliği ki benim için en önemlisi diyebilirim, başlarken 1000 mt yukarıda olan bulutlar, bitirirken 1000 mt aşağıda kalabilir. Run to Sky: Gökyüzüne koş. Bulutların da mı üstüne? Evet. Bulutların da üstüne ❤
Bulutların da üstüne

Bu saydıklarım parkurun özellikleri, bir de organizasyonun yeri ve tarihi itibarıyla ele alırsak, yarışın yanı sıra minik bir deniz tatili fırsatı yakalanabilir. Çıralı enfes bir yer. uzun bir plaj, portakal bahçeleri içinde pansiyonlar, kamp alanları vs.. 1 - 2 gün denizin tadını doyasıya çıkarmak mümkün. Yalnız kesin olarak bir şeye dikkat etmek gerekiyor. Plajın tek sahibi insanlar değil. Mayıs ayında geliyorlar mı bilemiyorum ama deniz kaplumbağalarının da uğrak yeri.

2019'a doğru

2017'de ikinci kez koştuğumda 05:52:42 ile orta sıralarda bitirdim. Aşağıda serin bir havada başlayan koşu, zirvede dolu yağışı ile sonlanmıştı.

2018'de hedefim sub5 yapmaktı, ama nafile. Ancak 05:15:38 sürede bitirebildim ve erkeklerde 14. sırada, M40+ kategorisinde 8 dakika ile kürsüyü kaçırarak 5. Sırada yer alabildim.

2019 M40+ kategorisinde koşacağım son yıl olacaktı. Bu yılın önemi büyüktü, M50+ olmadan önce son bir şans, kürsü ihtimalim olabilirdi. 1 yıl içerisinde göstereceğim gelişmeye ve 2018 verilerine göre bu ihtimal vardı. Neticede 2018'de güzel şeyler olmuştu. Yarı Maraton, Maraton, çeşitli patikalar vs.. koştuğum tüm parkurlarda PB (kendi en iyi sürem) yapmıştım. 2019'da da buna devam edebilirdim.

2018'de kaçanı 2019'da yakalamaya kararlıydım. Antrenmanlara kararlılıkla devam ettim (?)  2018 İstanbul Maratonunda 03:30:00 hedeflerken, 30. km'de duvarla tanışıp kramp gire gire 03:45'te finishe varınca hafta sonu uzunlarımı eksik yaptığımı fark ettim (kabul ettim). Hafta sonlarımı da boş geçmemeye karar verdim.

Çarşamba günleri Maltepe Sahil Atletizm Pisti'nde çalışan bir grup vardı. Onlara katılarak, Faruk Kar ve Utkuer Yaşar hocaların önderliğinde, çok değerli arkadaşlarla tanıştım ve interval çalışmaya başladım.  Grubun (Hareketteyiz) Facebook  sayfası burada.

Haftada bir yaptığım merdiven koşularımın dozunu artırarak devam ettim. Artık arkadaşlarım beni, kendi arkadaşlarına "hani merdiven koşan biri var diyordum ya, işte o  bu arkadaş" şeklinde tanıtmaya başladılar :)

Şubat ayına kadar oldukça düzenli bir şekilde çalıştım. Özellikle merdiven çalışmalarım ve bina içi  katlar arası araç yolundaki, haftada 2 çalışma, dikey mesafeler için oldukça faydalı oldu. Adımlarımı ileri yerine yukarı atmak daha kolaydı 😊 düz yolda veya inişlerde geçildiğim kişileri yokuş çıkarken rahatlıkla geçecek haldeydim. Ama artık merdiven yok. Merdiveni işyerinde koşuyordum. İşyerim 5 katlı iken, Şubat ayında, 2 katlı olan kendi yerine taşındı.

Bu düzen ile devam ederken, birdenbire işyeri taşınması gündeme geldi, peşinden evimin taşınması. Derken 2 ay (şubat ile Nisan ortaları) antrenmansız geçti. Koca 2 ayda 3 koşu, 2 yarış (İstanbul YM ile Ultimate Sinpaş). İstanbul YM'de PB'mi 01:40:26'dan 01:37:42'ye çektim. Ultimate Sinpaş, Aydos'ta koşuldu. Sonucu beklentimin altındaydı. Dikey koşuda gerilemiştim. Tahtalı Run to Sky'a 3 hafta kala bu gerilemeyi görmem moralimi bozmuştu ama yapacak bir şey de yoktu. Kalan süreyi değerlendirmek lazımdı.

İşyeri ve evimin taşınması, alışık olduğum parkurlarda/saatlerde koşamayacağım anlamına geliyordu. Yeni taşındığım bölge dalgalı bir yapıya sahip. Hafif inişli çıkışlı yollar var. Önceden olduğu gibi işten eve koşmamın fazla bir faydası olmayacaktı. Zira mesafe 2km. Sabahları koşmaya karar verdim. Evden çık, koş, eve dön, duşunu al ve işe git. Hafta sonu Aydos'ta patika koş. Bu düzen yeni yeni oturmaya başladı (Mayıs sonu)

Bu şartlarda Koşunun yapılacağı 18 Mayıs'a kadar geldim. Önceki sene belirlediğim  5 saat altında koşma hedefimi zorlayacaktım ama sıralama hedefim artık yoktu. Nasıl olsun ki. Bu sene kimler vardı parkurda. Güçlü bir katılımcı listesi vardı. Benim dördüncü, Organizasyonun beşincisi olan bu sene ilk kez bu kadar güçlü katılımcılar bulunuyordu. Seneye artması dileklerimle. Herkesin deneyimlemesi gereken bu parkurda bulunmayı, en hafifinden insanın kendine meydan okuması olarak görüyorum. Benim meydan okumam ise 5 saat sınırıydı.

Antrenmansız, normal kilomun üzerinde, biraz da inancını yitirmiş olarak 18 Mayıs'a doğru günler ilerledi. Şubat ayında dönüş uçak biletimi almıştım. Gidişi son ana bırakmıştım. Koşu gününden birkaç gün önce bir dağa gidip 1-2 gün kamp yapıp alyuvar biriktirmek istiyordum. Ama son aylardaki düzen bozulması buna da gerek bırakmadı. Artık ne sonuç çıkarsa. Yeter ki 5 saat altında bitirebileydim. Gidiş uçak biletimi de aldım. Pansiyon rezervasyonumu yaptım. (geçen seneki fiyatın 2 katı) Tüm yol paraları  + yeme içme  + katılım ücreti toplamı kadar 2 gece konaklamaya ödeme yaptım. Gelecek sene kesinlikle çadırdayım.

ve 4. kez Tahtalı Run to Sky

17 Mayıs öğle vakti Sabiha Gökçen'den Antalya'ya uçtum. Havaalanından Otogara Havaş (yarım saatte bir sefer, 12 TL) ile yarım saatte geçtim. Otogardan (ilçeler terminali) yarım saatte bir kalkan yarım otobüslerle 15 TL'ye 1 buçuk saatte Çıralı sapağına vardım. Oradan da aşağıya, kasabaya 1 saatte bir kalkan dolmuşla 7 TL'ye 10/15 dakikada indim.

Direkt sahildeki yarış merkezinden koşu kitimi aldım. ve pansiyona geçtim. drop bagimi hazırladım. Bu sene dropbag'e yiyecek te koydum. Eee yukarı çıkana kadar insan kurt gibim acıkıyor :)

Makarna partisi ve brifing için tekrar yarış merkezine gittim. Dropbagimin üzerine Göğüs numaramı ve "Zirve" yazarak görevli arkadaşlara teslim ettim. Makarnamızı yedikten sonra, Brifing başladı, Polat Dede brifingde dağda çok kar olduğunu söyledi. Zaten Antalya'ya indiğimde dağın karlı görüntüsünü görmüş sevinmiştim. Kar üzerinde koşacaktık. Yan geçişlerde dikkatli olmak gerekiyordu. Dikkat ederdim o kadarına artık.  Yeter ki yan geçişler karlı olsun :)

Brifingden sonra pansiyona dönüp kola çekirdek partisi yaptım ve yattım. Sabah 5te kalktım.  Kahvaltı niyetine tahin helvası yedim. Bol bol su içtim. Zaten önceki günden beri bolca su tüketiyordum. Son hazırlıklarımı yaptım, krem, güneş kremi vs.. giyindim ve 6:45'te start alanına gittim. Startta önümde duran kişinin Ahmet Arslan olduğunu fark ettim ve şans getirmesi için omzuna dokundum. Birbirimize başarılar diledik. Saat tam 7'de Polat Dede startı verdi. Asfalt parkurun ve diğer koşanların etkisiyle tempom 04:40 pacelere kadar çıkınca yavaşlayarak 05:00 paceye indim. Yanartaş'a çıkan merdivenlere geldiğimde nabzımın çok yüksek olmasını istemiyordum.

Geçen sene 05:15:38 ile bitirirken, 1. CP (kontrol ve ikmal noktası) olan Ulupınar'a 01:16:09 sürede, 2. CP olan Beycik'e ise 02:46:21 sürede girmiştim. Bu sene ki hedefim ise Ulupınar'a 01:10:00 sürede, Beycik'e ise 02:35:00 sürede girip Finishe 5 saat altında ulaşmaktı.

Yanartaş'a çıkan merdivenlerin büyük bölümünü koşarak çıktıktan sonra yürümeye başladım, ta ki ikinci yanartaşların bulunduğu tepeyi aşıp inişe geçene kadar. Tam buralarda İsmet İnan geldi, tepeye kadar hemen hemen aynı hızda çıktık ama tepeyi aştıktan sonra İsmet hızını artırarak gözden kayboldu. Daha sonraları bir ara iniş sırasında önümde olan kişinin Ayşen Aktaş olduğunu fark ettim. Geçen senenin Kadın birincisi. Önümdeydi, onun da önünde biri vardı. 3 kişi aynı hızda ilerliyorduk. dere yatağını geçip yola devam ederken Yol üzerinde bir dal parçasının üstünden geçtik. Öndeki kişi ve Ayşen sol ayaklarıyla dalın üstünden atladılar. Ben ise sağ ayağımla atladım. Onlara uyum sağlamamıştım. Bu tip düşüncelerle zihnimi meşgul ediyordum. İşaret takibi yapmıyordum, önümdeki kişileri takip ediyordum ve oldukça da iyi gidiyorduk. Sonra dereyi ikinci kez, bir köprü üstünden geçince kafama dank etti. Parkur üzerinde böyle bir köprü yoktu. işaretleri gözetmeden önümdeki kişileri takip etmenin bedeli olarak geri dönmek zorunda kaldım. Tabi diğer iki kişiyle beraber. Sağ ayağımla üzerinden atladığım dal parçasına kadar geri geldim. Evet o dal parçası boşuna orada değildi. Yolu kesmesi için oraya konmuştu. (buradan devam etmeyin )

Rotaya geri döndüğümde parkur kalabalıktı. Koşmam gereken sürede bulunacağım parkur parçasının kalabalık olması ortalarda bir sırada yer aldığımı gösteriyordu. Oldukça geride kalmıştım. Dalın üstünden iki kere geçiş arasında kaç dakika geçmişti hesap edemiyordum. 4 dakika..? 5 dakika..? Kayıp süreyi telafi etme şansım olur muydu? Bilemiyordum. Oldukça zordu telafi etmek. Alt üst olmuştum. İlk kez bir patikada rotayı karıştırıyordum ve bana pahalıya patlayacaktı.

Moral bozuk bir şekilde Ulupınar'a girdim. 01:19:08 Artık benim için 5 saatin altında bitirmek oldukça zordu. Bunun anlamı, kalan mesafeyi, geçen seneden 18 dakika daha kısa sürede koşmam gerektiğiydi ki bunu yapabilecek durumda değildim.

Ulupınar'a giriş. Foto: Hayrettin Şeker

Ulupınar CP'ye girdim. Bu noktaya kadar ancak 0,25 lt su içmiştim, Sırt çantamın suluğunu 2 lt su ile doldurdum. mataramı (0,8 lt) doldurdum,  hiçbir şey yemeden yaklaşık 2 dakikada CP'den çıktım.

Beycik'e yaklaşırken devam edip etmemeyi düşündüm. 5 saatin altına inemeyeceğimi anladıktan sonra salmıştım kendimi. Neden devam edecektim ki. Orman kuşağından çıkar çıkmaz dağın o dik külahını neden çıkacaktım, ne uğruna? Bırakmak istiyordum. Ama iki nedenle devam kararı aldım. Birincisi ne olursa olsun bitir. Koşuyorsan, buraya kadar geldiysen,  sonuncu da olsan bitir. Verilen süreyi aşsan da bitir.  Bir olumsuzluğun içindeysen dahi bitir. Yeter ki kalıcı bir sakatlık yaşama. Bitir. İkincisi ise yukarıda kar vardı. Yan geçişlerde  karda koşacaktım. Kar üzerinde koşmak için geçen sene Uludağ'da ayı korkusuna rağmen tek başına kamp yapıp, ertesi gün de Küçük Zirveye koşmamış mıydım. Al sana kar üstünde koşma imkanı işte. Çık koş, Beycik'te hiç oyalanmadan iki bardak kola içip bir avuç fıstık alarak devam ettim. Suyum da fazla bir eksilme olmamıştı, Sırtımda  suyu boşuna taşıyordum.

Emzikli çeşmede rota çitlere girmiyordu, geçen senelerden alışkanlıkla ben çitlere girdim. Orada  bir ev yapılmış. Evin sahibi kadın da oradaydı. Kamp alanı düzenlediklerini, bir daha bu bölgeye gelirsek misafir etmek istediklerini  söyledi. (tabi kamp alanı için küçük bir miktar ödeme gerecek).

Emzikli çeşmeden su içtim ve devam ettim. 1700 metrelerdeki o koca sedirin yanından geçerken ağaca selam verdim. Aşağılardan gelen gök gürültüsü de bize selam verdi. hep diyorum ya "Bulutların da üstüne" ... İşte böyle, Dağlarda gök gürültüsü genelde aşağılardan gelir, şimşekler aşağılarda çakar.


Orman kuşağından çıkıp, Berg Sky'cıların dönüş rotasına girmemeye dikkat ederek külaha doğru yöneldim. İlk kar 1800 metrelerde orman içinde görünmüştü. Külah ise direkt kar ile başladı. Uzun bir mesafe karlı parkur devam etti ve yukarıda karsız patikaya ulaştım. Asıl istediğim sırtın altındaki yan geçişte koşmaktı. Oraya kadar yürüyerek gittim. Bir yandan da finishi kaç saatte göreceğimi hesaplıyordum. Çok uzamasını istemesem de süre gözetmeden ilerliyordum. Tahtalı'da 4. kez koşuyordum ve ilk kez bu kadar karla karşılaşıyordum. Son iki yıldır yapmadığım bir şeyi yaptım,  Cep telefonumun kamerasını açtım. Durarak veya hareket halindeyken kısa kısa videolar ve fotoğraflar çektim. Yan geçişte hızdan değil ama mutluluktan uçarak geçtim :)




fotoyu çektikten sonra, karlı olan bu bölgeyi koşarak geçeceğim :) 

Son bölümdeki merdivenleri çıktıktan sonra Zirvede bulunan öğrencilerin arasından, yerde yatan köpeklerin yanından Finishe ulaştım. 05:36:47


5 yıllık koşu hayatımda ilk kez bir parkuru, önceki senenin gerisinde bitirdim.

Rotayı şaşırıp fazla koşmak pahalıya patladı. Hedeften uzaklaşınca konsantrasyon da dağılıyor. Daha sonra iz kaydından kaybımı ölçünce 8 dakika 47 saniye olduğunu gördüm.  Bu 8:47 bilgisine kadar kaybımın 4-5 dakika olduğunu sanıyordum. Ulupınar hedefim 9 dakika şaşmıştı ve 8:47 kaybım vardı. Bu kayıp olmasa ilk CP hedefim tutacakmış. Sonrasında ne olurdu, 5 saat altını görebilir miydim? Bilemiyorum. Artık sorumun cevabı 2020'ye kalıyor.

Fazladan koşulan 1150 mt, 8 daika 47 saniye

Akşam 20:00'ye doğru gidip Finisher tişörtümü aldım. Pansiyona geri gelip çekirdek kola partisi yaptım tekrardan. Pazar sabahı 11:00 gibi pansiyondan çıkıp, hedefimi tutturamamış olmanın cezası olarak Antalya'ya doğru yürümeye başladım. Islık çala çala, yol boyunca ilgimi çeken bitkilerin tohumlarını toplaya toplaya... Uçağı kaçırmamak için yürüyüşün 24. km'sinde yoldan geçen otobüslerden birini durdurdum...

BU HİKAYE BURADA BİTMEZ...

Arkası yarın... değil... Gelecek sene

2 yorum:

  1. Tebrikler. Koşuyu sakatlık olmadığı sürece tamamla kararı vermiş olman en doğru kararmış. HERŞEY kürsü değil. Sana bir yol arkadaşı lazım 😉

    YanıtlaSil
  2. oldu :).Ruh halini iyi anlıyorum.Zirveye 3km yazıyordu tabela yolumu kaybedip aynı noktaya geldiğimde..60 k,nın şu meşhur ALMAN EVİ,nden sonraki tırmanış (13km kalan iniş) beni başa getirmişti:) Ama bu günden baktığın da çok çok güzel bir anı olarak kaldı.Aladağda iptal olunca ,bu yılın en güzeli olacak sanırım..Çalışmalarında başarılar diliyor,bir başka koşuda görüşmek üzere..Esenkal...

    YanıtlaSil