27 Şubat 2018 Salı

2017 İznik Orhangazi Ultra Maratonu 90K

2017 Orhangazi Ultra Maratonu 90K

yatayda: 85,5 km
dikeyde: 2526mt

3 sene önce yol koşularıyla başladığım koşma hevesime patika koşularıyla devam ediyorum.

"28K Tahtalı Run To Sky", "60K Kapadokya Trail"i koştuktan sonra, mesafeyi bir tık artırma araştırmasında, İznik Ultra'nın etaplarından "Orhangazi Ultra Maratonu 90K"yı kaydadeğer buldum. Bu seçimimde İstanbul'a yakınlık, parkurun karadeniz bitki örtüsüne sahip oluşu, daha önce görmediğim İznik Gölü manzarası, Uludağ'ı görme ihtimali ve organizasyonun beş altı yıllık deneyimli oturmuş bir organizasyon oluşu etken oldu.

2016da "Kapadokya Trail 60K" koşusundan (çevreden ve organizasyondan) o kadar olumlu duygularla ayrıldım ki gelecek sene mutlaka 110Kya katılmalıyım dedim kendime. 60Kdan direkt 110Kya çıkmak olmaz ara bir mesafede kendimi test etmeliydim. Bu yüzden de yukarıda saydığım nedenlerle "Orhangazi (U)ltra (M)aratonu 90K"ya kaydımı yaptım. "Orhangazi UM 90K", "Kapadokya Trail 60K"nın yatay olarak %38, irtifa kazancında %37 fazlası olan bir koşu. "Kapadokya Trail 60K"yı 10.3 saatte bitirmiştim, "Orhangazi UM 90K"yı 14 saatte bitirmeyi hedefledim.

21 nisan 16:45 İstanbul'dan otobüse binip, 18:30'da İznik'e vardım, İznik küçük bir ilçe. Bir uçtan bir uca yarım saatte yürünür. Benden önce giden arkadaşım Sadun, kit dağıtım noktasının konumunu WhatsApp'tan attığı için kolaylıkla yarış merkezini bulabildim. Yarış kitimi teslim aldıktan sonra otele gidip dinlenmeye çekildim. Sabah servis araçlarıyla Orhangazi ilçesine gittik. Start noktası isabetli bir şekilde spor salonu önü seçilmişti. Kapalı alan olması, lavaboların, soyunma odalarının bulunması iyi oldu.

Saat 09:00da start aldık, Haldun abi (Aydıngün) ve onun arkadaşı Fikret abi (Adaman) ile 57 kişilik grubun arkalarında, daha koşunun başında kendimizi bitirmemek için yaklaşık 7 pace ile Sölöz (K)ontrol (N)oktasına vardık. Ben bu kontrol ve ikmal noktalarındaki gönüllü arkadaşlarımın güleryüzleri ile karşılaşınca bir sonraki KNna kadar gerekli olan enerjiyi kazanıyorum. Sağolsunlar hep bizimle olsunlar :)

Sölöz'den sonra Narlıca KN, daha sonra da Müşküle KNna kadar sorunsuz geldim.

Müşküle KNndan çıkarken, yağmur çiselemeye başladı. İlk önceleri çiseleyen yağmur ferahlatıcı bir etki yaratıyordu. Yağmurluğumu (Son hava durumu raporunu dikkate almadığım için, yanıma 1 TL'lik kullan at poşet yağmurluk almıştım) giymedim, üzerimde şort ve tişört vardı. Şiddetini artıran yağmur ve düşen hava sıcaklığına aldırmadan Süleymaniye'ye vardım. Süleymaniye KNna geldiğimde epey ıslaktım. KNda beni karşılayan Polat Dede, üzerimi değişip yağmurluğumu ve reflektif yeleğimi giymemi söyledi. Yağmurluğu 10km sonra Derbent KNnda giymeyi düşündüğümü söylediğimde, Derbentin 10km değil 16 km sonra olduğunu, dayanamayacağımı, söyleyince ıslak tişörtümü değişip, yağmurluğu ve üzerine de reflektif yeleği giydim. Kafa lambasını da kafama geçirdim. Kafa lambası pillerinin ne kadar süre dayanacağı konusunda emin değildim. Biterse yolda yedek pilleri takarım deyip Süleymaniye'den ayrıldım.

Süleymaniye'den yaklaşık 3 km sonra, antenlerin olduğu tepeye vardığımda, sis nedeniyle görüş mesafesi 20 metrelere düşmüş, hava da kararmaya başlamıştı. Güneşin batışı ile yağmur daha da hızlandı, zemin hepten çamura dönüyordu ve ayakkabılarımın altı kalıp kalıp çamur topluyordu. Tam orada, tepeden inişe geçmeden hemen önce, sisin içinden Tobias'a benzeyen bir köpek çıktı. Sessizce geldi önümde durdu. Yanıma gel dedim gelmedi, seveyim dedim izin vermedi, benimle gel dedim, belki takip eder diye koşar gibi yaptım hiç oralı olmadı. Acaba yiyecek birşeyler mi umuyor diye elimi çantama uzattığımda kuyruğunu sallayıp sevimli hareketler yapmaya başladı. Yiyecek istiyordu, anlamıştım sonunda. Ama maalesef ne kendim için ne de ona verecek bir yiyecek yoktu yanımda. Bundan sonraki koşularda olacak, 2 poğaçanın ağırlığından birşey olmaz :)

Koşu hakkındaki stratejim;
Sölöz'e kadar olan düzayak 19kmyi 7 pace ile, Sölöz Süleymaniye arasındaki genel olarak yokuşlu bölgeleri baton destekli hızlı tempo yürüyüş, Süleymaniyeden bitişe kadar genel olarak inişli olan bölgeleri Allah ne verdiyse... idi.

Öyle olmadı.

Bilmediğim, tecrübem olmayan konular varmış.

Karanlıkta önünü, ayağını bastığın yeri görmeliymişsin, Kafa lambasının pili, kapalı havada, yağmur ormanlarından farkı olmayan yerlerde, gece herşeymiş. Biten pillerin değişimi için ellerinin senin olması lazımmış, soğuktan tutmayan eller bunun için işe yaramıyormuş. Kafa lambasının üstünde önü siperlikli bir şapka olmalıymış, zaten bitmek üzere olan pillerin verdiği ışığı, lambanın camı üzerindeki su, hepten işlevsiz kılıyormuş. Koşarken yağmurluk giyme fikrine sıcak bakmıyordum. Hala da bakmıyorum. Ama koşarken. Çamur nedeniyle, karanlık nedeniyle, orman içi patikalarda dalların engellemesiyle, çok dik iniş ve çıkışlarda koşamadığınızda keşke bu kadar ıslanmasaydım da böylesine üşümeseydim diyormuşuz :) Islanmamım ölçüsü olarak, çantamda bulunan cep telefonunun sudan bozulduğunu söylemem yeterli olur. Kafa lambası için gerekli olan önü siperlikli şapkadan hariç olarak, Kafaya düşen damlaların enseden sırta sızmasına da çözüm bulmak gerekiyormuş. Yağmurluğun başlığı veya şapkanın enseliği olmalıymış.

1 saatliğine yağdırma da kuruyayım dedim göğe bakarak ama durmadı, 8buçuk saat aralıksız... bir dur ya, yok durmadı.

Bu eksiklerimin yanında doğru olan birşeyim vardı. Baton. Eğimli yerlerde iniş çıkış farketmez, yağmur çamur varsa baton olmalıymış.

Koşunun son 30 kmsi için düşündüğüm hızı bahsettiğim nedenlerle yapamıyordum. Parkuru verilen süre içinde bitirememe ihtimali aklıma geldikçe üzülüyordum. Tam bu anlardan birinde arkadan 2 kişi (140K'cı Tanzer bey ile Gürsel beyin ışıklarını gördüm ve onları beklemeye karar verdim, hiç gidemeyeceğime onlarla beraber giderim, pilleri de Derbent KNndaki gönüllü arkadaşlara degiştirtip yola devam ederim düşüncesiyle moral buldum ve yavaş yürüyerek bana yetişmelerini bekledim. Geldiler ve ışığa kavuştum ama yağmur, üşüme ve çamur devam ediyordu. Kaygan, dik eğimli, dalların ve çalı çırpının geçişi zorlastirdigi orman içi patikalarda koşmak artık mümkün değildi. Tek isteğim Derbent KNna varıp biraz ısınıp yoluma devam etmek. Ama Derbent bir türlü gelmiyordu. Hava sıcaklığı 0 derecelere yaklaşmıştı artık. Ellerim ve yüzüm soğuktan uyuşmuştu, bir de o soğukta uykum gelmeye başlayınca, neler oluyor diye düşünmeye başladım, hani yatsam bi ağacın altına bir güzel uyurdum ama uyanırmıydım bir daha... bilemem. Titreye titreye sonunda saat 22:30 gibi Derbent KNna vardık, görevli kişi devam edecekmisin diye sorduğunda "kesinlikle devam edeceğim" dedim, sıcak çorba ikramından sonra köy kahvesinin sobasının başında 3-4 dakika kadar ısındıktan sonra ikinci çorba için ikram masasına gittiğimde, 2 koşucunun yola çıkmak üzere olduklarını görüp, pilleri değiştirmeyi unutup, aceleyle onlara katıldım. Yanlarına varıp "buraya kadar 2 kişiyle birlikte geldim, burdan da sizinle devam ederim" dedigimde o 2 kişinin zaten kendileri olduğunu söylediler :)

Neyse ki kabus bitecek gibi görünüyordu, artik son kısımdaydık, yağmur devam ediyordu ama orman içi patikalar yerine orman yollarında, koşmaya daha elverişli eğimlerde, sürekli iniş halinde son 5 kmlik asfalta çıkacağımız umuduyla hızlıca yürüyor ya da koşuyorduk. Dar bir vadiden aşağı doğru iniyorduk, asfaltın başlayacağı noktayı merak ederken, ilerde ilk sokak lambasına rastladık ve asfalt birden bire önümüzde uzanmaya başladı. Artık koşmak için engel kalmamıştı, organizasyondan bir araç gelerek bizi karşıladı, süremizin 35 dakika, mesafemizin 5 km kaldığını, gayret etmemiz halinde bitirebileceğimizi söylediler ve biri araçtan inip bizimle beraber koştu. Çamur, karanlık , dik iniş ve çıkışlar, yolu kapatan dallar, çalı çırpı yoktu. Yağmur yine vardı ama soğuğu hissetmiyordum artık koşuyordum ve ısınmıştım. Son 500 metreyi yaklaşık 5 pace ile gittim ve bize verilen 16 saatlik sürenin bitimine 1buçuk dakika kala finişi geçtim.

İstediğim sürede bitirememiştim, bu da biraz burukluk veriyordu belki, ama bırakmamıştım ve bana tanınan sürenin içinde bitirmiştim. Ve gecenin en büyük ödülü, drop-bagimin içindeki kuru eşofman altı ile polar kazak beni bekliyordu :)

Murat Akan
23/04/2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder