İznik Ultra
Maratonunda Neden Gönüllü Oldum?
İznik (U)ltra (M)aratonu organizasyonunda,
2017'de, Orhangazi UM 90K Parkuru'nu koşmuştum. Raporu burada olan
bu koşudan birçok konuda deneyim kazandım diyebilirim. Yağışlı,
soğuk bir havada, gündüz + gece koşup, zor anlar geçirerek,
verilen 16 saatlik sürenin dolmasına 1 buçuk dakika kala Finish'e
ulaşmayı başarmış, sabah 09:00'da başlayan bu koşunun son
1/3lük kısmını karanlıkta geçmiş ve çevreyi görememiştim.
Göremediğim bu kısmın manzaralarının ve patikalarının daha
güzel olduğu hissi uyanmıştı bende. 2018'de 50K'lık parkurda
koşup buraları gündüz geçerek görmeliyim diye düşünmüştüm.
Nisan 2018'de ilgilendiğim 2 koşu
vardı. İstanbul YM ve İznik UM. Uzun süredir Yarı Maraton
koşmamıştım ve bu mesafedeki süremi denemek istiyordum. İstanbul
YM'nun, Tahtalı Run To Sky’dan 6 hafta önce olması ve mesafenin
kısa olması, İstanbul YM'nun (raporu burada) koşu takvimimde
kalmasını sağladı.
2017 Aladağlar Sky Trail'den sonra, yönümü Sky Running'e çevirmiştim. 2018 Tahtalı Run To Sky
koşusunu hedefleyerek, Kasım 2017'den itibaren sıkı bir şekilde
hazırlanmaya başladım. İznik UM'nun ise Tahtalı RTS'dan sadece
4 hafta önce olması, mesafenin orta/uzun olması ve koşunun
hakkını verebilmem için taper dönemine girmem gerekliliği,
Tahtalı'nın hazırlıklarını aksatacağı için İznik UM'nu koşu
takviminden çıkartmama neden oldu. Bir iki sene içerisinde biraz
daha güçlenince, bu şekilde vazgeçişler göstermeyeceğimi
umuyorum.
Koşamasam da 5 nedenden ötürü güçlü
bir şekilde İznik UM atmosferinde bulunmak istiyordum.
* Hafta sonu şehirden doğaya kaçış,
* (kolaycılık olacak biraz )
Koşanlar kadar yorulmadan, bir UM atmosferini yaşamak,
* Dostlarla görüşüp, bir arada
olmak, sosyal medya aracılığı ile konuştuğum arkadaşlarla
tanışmak,
* İznik UM gibi büyük bir
organizasyonun nasıl hazırlandığını görmek,
* Koşmasam da koşana, koşturana
destek olarak bu spora sahip çıkmak, zira sadece bu spor değil,
futbol dışındaki tüm sporlara ilgi o kadar az ki :(
Sadede geleyim, yukarıdaki 5 nedenden
dolayı Şubat 2018'de http://www.iznikultra.com/ sayfasındaki
gönüllü olun linkine tıkladım.
İstanbul’dan İznik’e ulaşım ve İznik’te Konaklama
Bir MCR Racesetter organizasyonu olan
"Geyik koşuları"nda, Şubat 2017'de gönüllü olmuştum.
Ekip hakkında ve yapılan işler hakkında az çok bilgim vardı.
CP'lerden birinde görev almayı istiyordum ama herhangi bir işin
ucundan tutsam da olurdu. İznik UM'na 1 hafta kala, "cumartesi
sabah 07:00 ile pazar akşam 17:00 arası görev alabileceğimi
ilettim.
İznik'e İstanbul'dan Kamil Koç
Turizm'in seferleri var. Belki gününde bulamam diye bir kaç gün
önceden Cuma günü için 16:45 Dudullu'dan hareket ile
İstanbul-İznik tek yön biletimi 45 TL'ye aldım. Dönüş bileti
almadım, çünkü kafamda belli belirsiz bir plan vardı. Bursa'ya
bu kadar yakın iken, pazartesi günü de tatil iken, pazar günü
öğleden sonra Uludağ'a çıkıp Çobankaya'da 1 gece kamp yapıp,
pazartesi sabah, Çobankaya - Bakacak - Keşiştepe/Küçük Zirve -
Çobankaya rotasında kar üzerinde koşmak istiyordum. Kararımı
son ana saklamıştım.
İznik'te bulunacağım süre boyunca
konaklama konusu için İznik Ultra'nın FB sayfasından yapılan bir
duyuruya kulak verdim. Gölün kenarında bulunan "Gün Batımı
Plaj ve Çay Bahçesi işletmesinin kamp hizmeti vardı. Gecelik 1
çadır için 25 TL. İşletmeci Bekir Uslu'ya 0532 794 46 55 nolu
telefondan rezervasyon yaptırdım.
Artık 20 Nisan Cuma gününün
gelmesini beklemekten başka yapacak birşey kalmamıştı. Peşembe
günü akşamdan kamp yükümü hazırladım.
Görev öncesi İznik'te
Cuma günü 16:45'te otobüse bindim.
23 Nisan ile birlikte 3 güne çıkan haftasonu nedeniyle trafik
biraz yoğundu. Yarım saatlik gecikme ile, 19:15'te İznik Otogarı'na
vardık. Kamp yüküyle hızlı bir yürüme ile 10 dakikada "Gün
Batımı Plaj ve Çay Bahçesi işletmesinin kamp alanına"
vardım. Kamp alanı sahilde, 6 metrelik kumsal şeridinin gerisinde, 5 metrelik bir çim alan şeridinden oluşuyordu. Mini bir büfesi,
kapalı ve açık alanlı bir cafe ve pek te temiz olmayan bir
tuvaleti vardı. Kamp ücretini peşin verip yarım saatte çadırı
kurup organize olarak Kayıkhane'deki gönüllüler toplantısına
yetiştim.
Gönüllüler toplantısından payıma
düşen; "Derbent yol ayrımında, koşucuları patikaya sokmak"
idi. Cumartesi sabah 11'de yola çıkacaktık. Yaşasın erken
kalkmayacaktım -Bu arada ekip üyelerine birer adet tişört
hediye edildi-
Toplantı sonrası yemekti, İznik'i
gezmekti derken 140K koşucularının start alacağı saat olan, gece
yarısı 00:00 geldi çattı. Heyecan ile start noktasında, 140K
startını izledikten sonra çadırıma gidip yattım. Çadırımı
ilk kez kullanıyordum. Aliexpressten 94$a aldım. Şansıma gümrüğe
takılmadan extra masraf çıkmadan direkt adresime geldi. NatureHike
marka, Cloude Up 2 model çadır, hafif ama beyan edildiği 2 kişiye
yetmeyecek bir çadır. Tek kişilik kamplar için 3 mevsim ideal bir
çadır.
Cumartesi sabah uyanıp, kafamı
çadırdan çıkarıp gölle karşılaşınca, ne kadar güzel bir
yerde kamp kurmuş olduğumu gördüm. Kamp ocağını kullanma
konusunda üşengeç olmama rağmen, çarşıya gidip kahvaltılık
pişirebilecek birşeyler aldım. (Yoo ne aldığımı ne yazarım ne
de yemek resmi paylaşırım. Bu konuyu görgüsüzlük ve ayıp
sayarım. Yiyen var, yiyemeyen var.) Göl kenarında kumsalda bulunan
banklardan birinde kahvaltımı yapıp kayıkhaneye doğru düştüm
yola.
Görev başlıyor
Kayıkhaneye biraz erken vardım.
Derbente doğru yola çıkmayı bekledim. Belediyenin zabıta
araçlarını organizasyonun hizmetine vermesi güzeldi. İznik UM,
İznik Kaymakamlığı ve Belediyesi tarafından desteklenmeli ve
destekleniyor da. Ortada karşılıklı bir fayda var.
Derbente gidecek ekip ve ekipman hazır
olduktan sonra yola koyulduk. Derbente varır varmaz CP’yi (Check
Point / Kontrol-ikmal noktası) kurmaya başladık. Ben CP
kurulduktan sonra yol ayrımına bırakılacaktım. Derbent son CP
olduğundan dolayı tüm parkurların koşucuları buradan geçecekti.
Aynı zamanda 15K koşusu da bu noktadan/köyden başlayacaktı.
Derbent CP için flamaları
yerleştirdik. RF-ID'ler için halıları serdik, Köyün kültür
merkezinden masalar taşıyıp üzerlerine koşucuların ikramlarını
yerleştirdik. Tabi bu ikramlara orada start bekleyen 15K cılar
yanaştı ama onları nazik tatlı bir dille püskürttük (Benim
görüşüm; Bu gibi istasyonlar hazırlanırken seperatörler
yardımı ile CP'nin çevreden izole edilmesidir. Neticede 30K, 50K,
90K ve özellikle 140K koşucuları için sağlanan imkanların daha
koşuya bile başlamamış olan 15Kcılar tarafından kullanılmasının önüne geçilmelidir.) Çorbaların pişirilmesi
sırasında büyük tencereye 5 litre su döktük. Hazır çorba
paketlerinin herbiri için 1 litre su. 5 litre su döktüğümüz
tencereye 3 paket mantar çorbası ekledik. 2 paket daha eklemek
gerekiyordu ama diğer mantar çorbaları bulunamadı. Ben başka
çorbalar karıştırıp özgün tatlar elde edelim desem de gönüllü arkadaşlardan birinin ısrarlı aramaları sonuç verdi
ve diğer mantar çorbalarını buldu. Eker Ayran CPde stant açıp
koşuculara bulgur pilavı ve ayran ikramında bulunacaktı. "Ayran,
200mt sonra" yazan bir tabela hazırlamışlardı. CP sorumlusu
Ahmet Korkmaz, tabelayı bana verip koşucuların geldiği yönde
uygun bir yere koymamı söyledi. Ben de saatimden GPS modunu açıp.
270mt ileride bir direğe astım tabelayı. Neden 70 metre uzağa
astığımı biraz düşünün az sonra buna cevap vereceğim.
Görev yeri: Derbent Yol Ayrımı
CP'de işlerin tamamlanmasından sonra
2 öğün yetecek kadar yiyecek ve içecek verildi. Kendi kuruyemişim
ve tabi ki ceplerimi dolduran çekirdeklerim de vardı. Bu halde
organizasyondan Tatiana beni görev yapacağım yol ayrımına
bıraktı. Bırakırken de görevimi söyledi. "Asfaltın
aşağısından gelen koşucuları bu noktada sağdaki patikaya
yönlendir. Daha kısa olan asfalttan devam etmelerini önle. Yine de
asfalttan devam etmek isteyen olursa engel olma, diskalifiye edilmek
üzere Göğüs Numaralarını alırsın." dedi ve Derbent'e
geri döndü.
Böylece görev yerinde tek kaldım.
Genç meşe ağaçlarının oluşturduğu ormanda, çeşit çeşit
kuş sesleriyle birlikte, Nisan ayı olmasına rağmen sıcak güneşin
altında beklemeye başladım, sıcak çok önemli değildi çünkü
sadece asfalt güneş görüyordu. Ormanın içindeydim ve istediğim
zaman -işimi aksatmadan- gölgeye geçebiliyordum. Karşımda bir
tepe vardı, koşucular oradan aşağıya asfalta iniyorlar,
devamında da benim bulunduğum noktaya çıkıyorlardı. Önce 30K
ve 50K'cılar gelmeye başladılar. Gelenlere patikayı gösterip
kolay gelsin diyordum. Rutin bir işti, ama en önemli şey koşanlara
gülümsüyordum Buna ihtiyaç duyduklarını biliyorum.
Kemal Kukul
Derken aşağıdan gelenlerden biri
dikkatimi çekti. "Patikaların Efendisi" desem ki gayet
doğru bir ifade olur. Kemal Kukul. Kemal abiyle 2017 Aladağlar Sky
Trail'de tanıştım. 2016'da yarım saat fark yediği İran'lı
Davud'a -benim de katılıp 11:55 ile Finisher olduğum - 2017'de, müthiş bir başarıyla yarım saat fark
atmıştı. Burada benim için önemli olan şey şuydu: "Kemal
abi benden 5 yaş büyük ve o yaşta -ki o zaman 52 yaşındaydı- 7
buçuk saat olan parkur süresini 6buçuk saate çekebiliyorsa, ben
de gayret etmem şartıyla parkur sürelerimi kısaltabilirdim. Yani
öyle 50 yaşıma geldim, yaşlandım, cart curt edip, benden bi
cacık olmaz demek yok. Azimle çalışmaya devam
Kemal abinin bende ne ifade ettiğini
sanırım anlatabildim. Şimdi asfalta dönelim. İznik UM'nun en
uzun parkuru olan 140K parkurunun ilk koşucusu Kemal Kukul yanımdan
geçerken selam verdim, patikayı gösterdim. Yüzünde acı bir
ifade vardı. Benim olduğum noktaya gelene kadar yaklaşık 120km
koşmuştu. Geçerken bana Derbent CP’yle aradaki mesafeyi sordu.
2-3 km olduğunu, daha net bir mesafe veremeyeceğimi/bilmediğimi
söyledim. İfadesi biraz kızgınlığa dönüştü ve patikaya
girip gitti. Söyleyememiştim mesafeyi. Bilmiyordum ve işimi eksik
yapmıştım. İçimden, kendime ve beni oraya gönderenlere kızdım.
Benim de organizasyonun da bu konuyu bilmesi gerekiyordu. Koşucular
organizasyondan olsun/olmasın gördükleri herkese kalan mesafeyi
sormaya meyillidirler. Hemen Derbent CP'dekilere whatsapp grubundan
mesajla sordum. Ama cevap gelene kadar, kolunda GPSli saat olan 30K
koşucularından birinden, koştuğu mesafeyi söylemesini rica
ettim. 30K parkurunun net mesafesi ve Derbent – İznik Finishi
arasındaki mesafeleri kullanarak, bulunduğum noktayla Derbent CP
arasında 2700metre mesafe olduğunu hesapladım. Artık biliyordum
ama maalesef giden gitmişti. (Sonradan FB’ta Kemal abiyle bu
konuyu konuştuğumda, o anda 'ağrı'sı olduğunu
söyledi)
Fırça faslı
Bulunduğum nokta ile CP arasındaki mesafeyi de öğrendikten sonra, işler biraz daha keyifli hale gelmeye başladı. Geçen koşuculara en sevimli halimle selam verip, Derbent CP’ye kalan mesafeyi de söylerek, patikayı gösterip kolaylıklar diliyordum. Arada çok kötü durumda görünenlere koşunun nasıl gittiğini soruyordum. Akşamki brifingte de söylendiği gibi sorularımı evet/hayır cevabı alacak şekilde değil, çok kısa konuşturacak şekilde soruyordum ki karşımdakinin durumunu anlayabileyim.
Fırça faslı
Bulunduğum nokta ile CP arasındaki mesafeyi de öğrendikten sonra, işler biraz daha keyifli hale gelmeye başladı. Geçen koşuculara en sevimli halimle selam verip, Derbent CP’ye kalan mesafeyi de söylerek, patikayı gösterip kolaylıklar diliyordum. Arada çok kötü durumda görünenlere koşunun nasıl gittiğini soruyordum. Akşamki brifingte de söylendiği gibi sorularımı evet/hayır cevabı alacak şekilde değil, çok kısa konuşturacak şekilde soruyordum ki karşımdakinin durumunu anlayabileyim.
Derken, yine akşamki birifingte Yarış
Direktörü sevgili Caner Odabaşoğlu’nun belirttiği Koşucu'dan
Fırça Yeme olayı gerçekleşti
“Bazı koşucular, yanınızdan 190 bpm nabızla geçerken; size,
kuşlara, güneşe, havaya taşa vs.. herhangi birşeye kızabilirler.
Bu çok doğal bir durum, çok ileri gidip küfür etmedikleri sürece
hoş karşılayın” demişti. Vallahi çok doğru demiş. Durumunu
iyi görmediğim bir 50K koşucusuna işlerin nasıl gittiğini
sordum. Sormamla ağzımın payını almam bir oldu. “Nasıl
gidiyor ne demek, iyi mi gitmeli, kaç kilometredir koşuyorum, sana
göre hava hoş, geçmişsin gölgeye, kolaysa gel koş, anlarsın nasıl gittiğini” Hmm bu
kadar kelimeyi sıraladığına göre koşucumuzun durumu iyi demek
ki
İlk fırçayı yedim ama önemli değil. Işler yolunda.
Sonra ikinci fırça geldi. Asfaltın aşağısından gelenlerden biri, Derbent CP’ye ne kadar kaldığını sordu. 2700 metre vardı. Ama ben herkese 2buçuk km diyordum (200 metresi benden olsun ) . Bu son soran 2buçuk km'yi duyunca “benim bir şey bilmediğimi, Derbent’e 1 km kaldığını, benim ne iş yaptığımı” söyledi. 1km değil 2buçuk km kaldığını, kendisini onaylamam durumunda son birbuçuk km’de kulaklarımı çınlatacağını söylememe rağmen, benim bir işe yaramadığımı (ki Finishe kadar olan 17küsur km koşabilmesi için nasıl bir işe yarayabileceğimi hala anlayabilmiş değilim ) Derbent’e 1km kaldığını söyleye söyleye gitti, Ben de arkasından iki kere kolaylıklar dileyerek patikayı gösterdim. (Bu gibi şeylerin olabileceğini öngördüğüm için, 'Ayrana 200 metre' yazan tabelayı 270 metreye asmıştım )
Sonra üçüncü fırça geldi. Yine asfaltın aşağısından gelenlerden birine selam verdim, koşusunun nasıl gittiğini sorup, Derbent CP’ye 2buçuk km kaldığını söylüyordum ki, bana kızarak, Derbent'in neden bir türlü gelmediğini sordu. Derbent'in gelmeyeceğini, kendisinin Derbent'e ulaşması gerektiğini, moralini bozmamasını, Derbent'in onu beklediğini söyledim. O yine bana kızarak “Derbent'in kendisinden uzaklaştığını, bir türlü gelmediğini” yineledi. Eyvah eyvah durum biraz vahimdi ama idare ederdi sanırım. Kolay gelsin diyerek Patika'yı gösterdim.
Dördüncü bir fırça daha yedim ama onun konusunu tam hatırlamıyorum Bu arada 4 fırçayı da erkeklerden yedim. Kadın koşucular erkek koşuculara göre daha dayanıklı sanırım. Zira 30K, 50K, 90K ve 140K koşucularının hepsi için şunu diyebilirim. Başta koşanlar daha olumlu, sonlarda koşanlar daha olumsuz davranışlar içerisinde olabiliyorlar. Bu olumsuz davranışları gösteren kişiler, daha antrenmansız, hedefsiz, dayanıksız kitle içinden çıkıyor.
Koşucuların geldiği yön; karşımdaki tepenin çimleri üzerinde, aşağıya, asfalta koşuyorlar, sonra asfalttan yukarıya yaklaşık 150 metre bana kadar çıkıp Patika'ya giriyorlardı. Kendim de koşan biri olarak, onca kişinin önümden koşup geçmesine, daha fazla sabit durmaya, dayanamadım Biraz hareket etmeliydim. Patikanın başında sabit durup yönlendirme yapmaktan vazgeçip, mobil hale geldim Asfaltta 150 metre kadar aşağı inip sonra patika başlangıcına geri dönecek şekilde, çok düşük tempolu mekik koşular yapmaya başladım. Bu, koşucularla diyaloğa girmeme, onların daha fazla soru sorabilmelerine imkan sağladı.
Akşama doğru
Koşu iyi gidiyordu, önümden ülkenin en iyi patika koşucuları geçti gitti, hepsi kendinden gayet emin, güleryüzlü, kendileri onlarca kilometre koşmuşken, bana “kolay gelsin” diyorlardı Organizasyondan arkadaşlar arasıra gelip durum soruyorlardı, Saatler ilerliyor yavaş yavaş akşam oluyordu. Önümden geçen koşucu yoğunluğu azalmaya başlamıştı, bazen 6 – 7 dakika boyunca kimse geçmiyordu. Ben de orman içinde asfaltta tek başına türkü söylüyordum Türküler söylenmeli, Türküler güzeldir. Ormandaki kuşlarla karşılıklı şakıyorduk.
Sonra ikinci fırça geldi. Asfaltın aşağısından gelenlerden biri, Derbent CP’ye ne kadar kaldığını sordu. 2700 metre vardı. Ama ben herkese 2buçuk km diyordum (200 metresi benden olsun ) . Bu son soran 2buçuk km'yi duyunca “benim bir şey bilmediğimi, Derbent’e 1 km kaldığını, benim ne iş yaptığımı” söyledi. 1km değil 2buçuk km kaldığını, kendisini onaylamam durumunda son birbuçuk km’de kulaklarımı çınlatacağını söylememe rağmen, benim bir işe yaramadığımı (ki Finishe kadar olan 17küsur km koşabilmesi için nasıl bir işe yarayabileceğimi hala anlayabilmiş değilim ) Derbent’e 1km kaldığını söyleye söyleye gitti, Ben de arkasından iki kere kolaylıklar dileyerek patikayı gösterdim. (Bu gibi şeylerin olabileceğini öngördüğüm için, 'Ayrana 200 metre' yazan tabelayı 270 metreye asmıştım )
Sonra üçüncü fırça geldi. Yine asfaltın aşağısından gelenlerden birine selam verdim, koşusunun nasıl gittiğini sorup, Derbent CP’ye 2buçuk km kaldığını söylüyordum ki, bana kızarak, Derbent'in neden bir türlü gelmediğini sordu. Derbent'in gelmeyeceğini, kendisinin Derbent'e ulaşması gerektiğini, moralini bozmamasını, Derbent'in onu beklediğini söyledim. O yine bana kızarak “Derbent'in kendisinden uzaklaştığını, bir türlü gelmediğini” yineledi. Eyvah eyvah durum biraz vahimdi ama idare ederdi sanırım. Kolay gelsin diyerek Patika'yı gösterdim.
Dördüncü bir fırça daha yedim ama onun konusunu tam hatırlamıyorum Bu arada 4 fırçayı da erkeklerden yedim. Kadın koşucular erkek koşuculara göre daha dayanıklı sanırım. Zira 30K, 50K, 90K ve 140K koşucularının hepsi için şunu diyebilirim. Başta koşanlar daha olumlu, sonlarda koşanlar daha olumsuz davranışlar içerisinde olabiliyorlar. Bu olumsuz davranışları gösteren kişiler, daha antrenmansız, hedefsiz, dayanıksız kitle içinden çıkıyor.
Koşucuların geldiği yön; karşımdaki tepenin çimleri üzerinde, aşağıya, asfalta koşuyorlar, sonra asfalttan yukarıya yaklaşık 150 metre bana kadar çıkıp Patika'ya giriyorlardı. Kendim de koşan biri olarak, onca kişinin önümden koşup geçmesine, daha fazla sabit durmaya, dayanamadım Biraz hareket etmeliydim. Patikanın başında sabit durup yönlendirme yapmaktan vazgeçip, mobil hale geldim Asfaltta 150 metre kadar aşağı inip sonra patika başlangıcına geri dönecek şekilde, çok düşük tempolu mekik koşular yapmaya başladım. Bu, koşucularla diyaloğa girmeme, onların daha fazla soru sorabilmelerine imkan sağladı.
Akşama doğru
Koşu iyi gidiyordu, önümden ülkenin en iyi patika koşucuları geçti gitti, hepsi kendinden gayet emin, güleryüzlü, kendileri onlarca kilometre koşmuşken, bana “kolay gelsin” diyorlardı Organizasyondan arkadaşlar arasıra gelip durum soruyorlardı, Saatler ilerliyor yavaş yavaş akşam oluyordu. Önümden geçen koşucu yoğunluğu azalmaya başlamıştı, bazen 6 – 7 dakika boyunca kimse geçmiyordu. Ben de orman içinde asfaltta tek başına türkü söylüyordum Türküler söylenmeli, Türküler güzeldir. Ormandaki kuşlarla karşılıklı şakıyorduk.
Hava karardıktan sonra, sanırım son koşucular 22:30 ile 23:00 arası geçeceklerdi. Belki 20 dakika boyunca kimseyi göremeyecektim. Ormanın karanlığında tek başına nasıl hissedeceğimi bilmiyor, merak ediyordum. Bunları düşünürken aracıyla Tatiana geldi, yanında Ali Mert te vardı. Benim CP'ye geri dönebileceğimi, Ali Mert'in devam edeceğini söyledi. Ben Ali Mert'le kalmak istedim. -unutmadan, Ali Mert 15K parkurunda koşmuş genel klasmanda 3. olmuştu- Akşam saat 22:00'ye kadar yol ayrımında kaldık. Artık geçen kişi sayısı çok azalmıştı. Bir ara kimse gelmeyince karşı tepeye çıktık. Tepenin üstü Yayla idi. Manzara mükemmeldi ve ortam kekik kokuyordu. Benim için en güzel koşu, kar üzerinde olanı. Alternatifi ise kekik kokan patikalardır.
İnsan olmak
Akşam saat 22.00 gibi, organizasyonun aracı ile Derbent CP'ye geri döndük. CP'nin gerisinde çok az koşucu kalmıştı. Onlar da yavaş yavaş gelmeye başladılar. Bu son gelenlerin içinden -tanımam etmem- birinin davranışları dikkatimi çekti. İstasyondaki gönüllülere emir verir tarzda konuşuyordu. Hani organizatör olsam bu kişilik(siz)lerin kaydını tutup, sonraki senelerde parkurlarımdan uzak tutardım. Ayıptır. Gönüllü denilen insanlar para karşılığı çalışmıyor. Adı üstünde : G..Ö..N..Ü..L..L..Ü.. Koşucu olmak ayrı, insan olabilmek ayrı. Neyse tadımızı bozmayalım. Son koşucuları da CP'den gönderdikten sonra, işimiz bitti. CP'nin toparlanmasına başlandı.
Dönüş
CP'de işi biten birkaç kişi ile İznik'e getirildik. Artık İznik UM bitmişti. Dönüş için kararımı vermiştim, Pazar günü ödül törenini seyrettikten sonra, İstanbul'a değil, Uludağ'a geçecektim, Çobankaya'da 1 gece kamp yapıp, Pazartesi karlar üstünde Küçük Zirve -Keşiştepe- koşusu yapacaktım. Onun da raporu burada olacak.